21.12.13

fotograf

baba kız
bankta oturmuş,
ellerinde bira, gülüyorlar
göz göze.
sadece
bir fotograf...

17.12.13

anlıyor musunuz?

"Sizi bıraktıktan sonra tekrar caddeye çıktım. Caddedeki kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazan bütün insanların boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazan da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil... İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile... Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Kafamda, hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor... Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. Odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor. Pencerenin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor... Zannediyorum ki, tasavvuru bile başdöndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağının bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmakarışık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek... Böyle acz içindeyken odamda her şey bana küçüklüğümü ve zavallılığımı haykırıyor. Sokağa fırlıyorum. Bir tek yakın çehre görsem de yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. Halbuki arasıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. Hiçbiri bana bu anda yardıma çağırılacak kadar yakın görünmüyor. Bilmem beni anlıyor musunuz?.."



 İçimizdeki Şetyan, Sabahattin Ali

15.12.13

kiralık ev

sana bir sorum var.
özellikle bu gün
bu soğukta
nemli, kirli havanda
ne idüğü belirsiz simalarla
bu kadar boktansın
bu kadar yoktansın
ey çok sevdiğim
deniz'i olan şehir,
söyle
neden bana bunu yaparsın?

3.10.13

benim halimden haber sorarsan,
bir cift sozum var sana, yurekten
sevginle girecegim topraga,
sevginle cikacagım topraktan.

                             Ömer Hayyam

2.10.13

post-it

bazen de
mutlu oluyorum çok
hava yağmurluyken bile
gülümseyebiliyorum diye

21.9.13

çok

canım acıyor, ne kadar kalabalıksam o kadar da yalnızım. kimsesizim sanki. öyle değil ama böyle hissediyorum. niye? hayat bazen yükmüş gibi geliyor ya hani.. ha aslında sokaktaki kimsesizi görünce de bencilce düşünceler bunlar değil mi? hissettiklerimi engelleyemiyorum. birden süzülüveriyor sular. ahh diyorum, ahh. geçecek bunlar da.

ah..




başlamadan biten aşktı bizimkisi

(:

17.9.13

parmak izlerimiz dokunduğumuz hayatlardan silinmez...

koca kafalı ben

rüyalar çok acaip olabiliyor. gerçek gibi biraz. eski gibi ve yeni gibi. kafam çok ağır. niye böyleyim ki ben? kutlu olsun ömrümün sonuna kadar sürcek bu acaip rüyalar.
kutlu olsun.

12.4.13

"o"

o kimdi? o bendeki gibi miydi? o nerdeydi bende? O'nu neye benzettim? yoksa hiç birseye benzemeyen miydi? içi boş muydu? tek bir cümle? tek bir kelime? bir tek? içi dolmayan mıydı? çember miydi? daire miydi? içinde miydim, dışında mı? teomanın şarkısı mıydı sadece? yoksa hüzün müydü? yoksa hiç gelmeyen hep beklenen miydi? ya da ben ve sen'den olmayan?üçüncü mü? yoksa sendeki mi? uzaktaki? zamir miydi, sıfat mıydı? cümle içinde yutulup giden, öznesi miydi herşeyin? ya da nesnesi ? aslına bakılırsa "yalnız" olan mıydı? aslı neydi? sadece bir simge miydi? biz ne anlamlar yükleriz de içi bir türlü dolmaz... başlı başına soru(n) muydu? ben bilemedim. ondandır bu sorularım...

2007




Perfeito


10.4.13

Akustikhane - Birsen Tezer - Değirmenler - 11.08.2012


bahar yeni başlangıçlar demektir ya.. bu şehre geldiğimdeki gibi kıpır kıpır olalım hep. tatlı şarhoşluklar yaşayalım. çizkek kadar tatlı bir tat daha var mıdır bilmem, ben hep çizkekleri çok sevdiğimden cevap belli. neyse işte dediğim gibi mutlu ol hep, mutlu olayım ben de.
hoşgeldin bahar, hoş tut yeryüzündeki sevdiklerimizi... ve bizi.

21.3.13

sonnet 116


let me not to the marriage of true minds
admit impediments. love is not love
which alters when it alteration finds,
or bends with the remover to remove:
o no! it is an ever-fixed mark
that looks on tempests and is never shaken;
it is the star to every wandering bark,
whose worth's unknown, although his height be taken.
love's not time's fool, though rosy lips and cheeks
within his bending sickle's compass come:
love alters not with his brief hours and weeks,
but bears it out even to the edge of doom.
if this be error and upon me proved,
i never writ, nor no man ever loved.

w. shakespeare

12.2.13

SARI LİRA GİBİ ÖMRÜMÜZ

‘Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek’
Dediği gibi şairin;
O telaşla bırakın Paris yolunda ılık
Rüzgarla taramayı saçlarınızı
Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz...
Gözümüz saatte söyleştik hep,
Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık

Hep yetişilecek bir yerler vardı...
Aranacak adamlar, yapacak işler...
Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin tersine bulaştı...
Başkalarının hayatı, bizimkini aştı.

Kor karanlıkta çalar saat sesi yerine;
Kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu
Veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini
Ha babam erteledik.

20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını,
30’larımızda 40’lara, belki sonra 50’lere
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat
Kuşlukta uyanma fırsatı sunduğunda size,
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize...

Doyasıya söyleşmek,
Telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda,
Söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor
Yanınızda...

Özenle sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz;
Vakit gelip sandıktan çıkardığınızda,
Bir de bakıyorsunuz ki,
Tedavülden kalkmış...

 


Erel BLEDA

25.1.13

pörl cem

çok uzun zamandan beri dinlemiyordum.. vay be . günün şarkısı olsun.

21.1.13

peki sonra?

soğuk. buz gibi olmaya başladı ev yine. bir gün dönüp özlerim belki bunu da(!) soğuk değil tabii ki özlenecek olan. sıcak şeyler içmek, sıcak ortamlarda bulunmak iyidir. 25 derece ideal sıcaklığım , bir başkasınınkini bilmem.
bildiğim bir başka şey de, ne boş yaşamlar var, nasıl da harcanıyor, değeri anlaşılmıyor. beri yandan nasıl da beklenmedik bir zamanda alt üst olabiliyor bazı yaşamlar da. bir türlü ayarını tutturamıyor insanoğlu. belki de insanların çoğu- ki ben de dahil- farkına varamıyor "an"ı yaşamanın kıymetinin. kaptırmışlar bir şeylerin koşuşturmacasına, kim ne der'cilik yapmaya başlamışlar, içinden geldiği için değil de öylesine bir yaşam. oysa görüyorum, duyuyorum, yürüyebiliyorum, para kazanıyorum, seviyor seviliyorum, şarkı söyleyip kahkaha atabiliyorum.. e peki sonra? sonrası yok işte bir amaç yok, yarını düşünerek bir yere varılmıyor.
daha ufacık bir çocuk, 5 yaşında, gözümün önünde içine kapanık bir halde, sorarım niye? annesi lenf kanseriymiş, günleri sayılı...
2 aylık bir bebek, bir de abisi var 3 yaşında. annesi daha bebeğine hamileyken farketmediği bir şekilde kansere yakalanıyor. tüm organlara yayılmış. bebeklerini bırakıp gitti.. yaşamı o kadardı.
ve bir sürü bir sürü örnekler.. şiddet gören, tacize uğarayan çocuklar..kimisi koyup gitmek istemez, kimisi değerini bilmez. denge bir yerde dengesiz görünür gözüme. haksızlık gibi bir şey.
peki biz her şeye sahipken, niye?
bir gün ölürsem hepinizden önce, senden önce, ondan önce..işte geride kalanlara diyorum, nergiz severim. denizi de çok severim ondandır denizi olan şehirdeyim. ağlamaya gerek yok, benli anıyla birlikte bir tebessüm yeter. bi fikrim yok ama belki hissederim o zaman.