yaşamı sevmek lazım. her şeye rağmen.
akşamüstü iş çıkışında tüm günün yorgunluğu üstümde olsa da gülümseyebiliyorum. karşıyaka'nın karmaşık sokaklarında büyümüşüm gibi, çok tanıdık ve bir o kadar bana yakın. samimi olduğundan mıdır, nedir bilmem. bir bir yaşlı teyzelerle konuşasım geliyor.
işte yine bugün o sokaklardan geçerek evime gidiyorum. her ne kadar denize yakın sokaklarda daha kuvvetli olsa da hatrı sayılır bir serinlik var iç kısımlarda da. saçım rüzgarla inatlaşıp yüzümü boynumu öpmeye kalkıyor, ellerim dolu olduğu için teslim oluyorum rüzgara. yine o yaşlı amca, adı kim bilir ne? hep balkonda, çiçekler arasında ve hep el sallıyor geçenlere. özellikle bayanlara mı çözemedim. şirin bir de gülümsemesi var. ilk zamanlar anlam veremesem de bu duruma şimdi ben de el sallıyorum ona. ne kalmış ki hayatında? bizim hayatımızda? bir gülümseme daha kaptım.
köşeyi döndüm ve işte o zeytinyağlı dolma kokusu. kokular içinde bir de kedilerin sesleri. küçük bir çocuk babasına yalvarıyor yavru kedileri evlerinde beslemeleri konusunda. babası oralı değil, ama zarar gelmesin diye diğer kedileri kovalıyor. az sonra taş fırına gideceği belli, üzerinde alelade giydiği tişortu ve şortu, ki büyük ihtimalle atletle geziyor evde. ayağında plastik terlikler. saçlar biraz dağınık ve yağlı. bir de burda yaşlılar hep balkonda. bekliyorlar. hemen hemen her gün camiden sela duyuyorum, beklemekten yorulanlar için.
işte birinci kattaki yaşlı komşum da balkondan kedilere yiyecek atıyor, kendine kedilerden arkadaş ediniyor anlaşılan. 6-7 kedi üşüşüyor balkonun altına. bense anahtar sesiyle bozuyorum tüm akışı. neyse ki bir gülümseme daha kaptım.
ahh bir de o merdivenler olmasa..