31.12.09
12.12.09
martılar şarkı söyler bana
ve demiş "ben zavallı, ben yıllardır denize hasret, bakar bakar ağlarım..." diye. ağlarım da sanma ki hüznümden.
ve yine:
"Yosun kokusu
Ve sahile çekilmiş dalyan direkleri
Sahilde yasayan çocuklara
Hiçbir şey hatırlatmaz."
o'nlar oyunlarına dalmışlar, farkında bile değil bu güzelliğin .
"eskiler alıyorum, alıp alıp yıldız yapıyorum" kimse görmüyor kimse bilmiyor. rakı şişesinde balık olma moduna giremedim hala.
"Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler."
bilirler belki de belki de belki de.. hep bir ihtimal içinde savrulur ilerleriz işte. vakitli vakitsiz.
karışık oldum ben. diyorum hep, şükretmek lazım diye. havalar soğudu mu ne?
26.9.09
yeni kayıt
yeni düzen
yeni ortam
yeni çevre
yeni insanlar
hayat çok garip sahiden..
"bilirsin zor insanım bunca günden beri hep sen adım atıyordun bana, bıkmadan yorulmadan.. :P ve şimdi sanırım sıra bana geldi..hayat cok garip değil mi? cem garipoğlu yakalanmış, baya da bakımlı görünüyor sakalı dısında. 197 gün sonra , cuk diye gündeme oturuyor yine yine..acaba neyin peşindeler dersin? onca ölen öldürülen oluyordu da bu cok mu büyütüldü dersin? kızın babasının hesabına 3milyon dolar mi 3 bin dolar mi ney aktarmış katil zanlısının babası. kızın hayatının değeri de buymuş. ucuza gitmiş di mi? bu para olayı açıga çıkınca da okul yaptıracaktım o parayla diye samimi açıklamalarda bulunmuş. çok samimi buldum ben de, içten. gerçekçi. hayat garip, havalar yeniden güzelleşti. ben de hazır iyi gidiyorken ve bayramönüyken temizliğe koyuldum. dün yarım bıraktığım camları silicem. arka tarafın camları fena:D kum karmışcasına bi karış topraklı camlar..napalım, hayat işte. bi bakarsın eifell'desin bi bakarsın istiklal caddesinde cam siliyorsun... ::))) çok garip sahiden, dün gece memurlar. nette geziniyordum. son iki gündür sürekli girer oldum oraya. bir haber cıktı, bizim branslar için umutlu durum. ama ne kadar dogru bilinmez derken gece 3bucukta gördüm ilanı, sonra bu sabah baska bi yerde daha. meblere yazı gönderilmiş ücretlililerin alımını durdurun sözleşmeli kadro açıyoruz falan diye. http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=207746 burda işte haberin acıklaması.. eger olursa hızlandırılmış sekilde bayramdan sonra tercihler ve hemen atamalar olcak, ekimde ögretmenlige baslıcak acıkta kalanlar. bu kasım ataması dedigimden haric bi atama, ek atama muhabeti. subatta yine olcak kasımda yine..bizim brans cok sanslı sanıyorum. hayat garip işte, ben de öyle. hani bütün işlerim son dakika oluyor ya benim. eger bunlar dedigim gibi cıkarsa bunu bir kez daha dogrulayacak. cok enteresan.:) öyle işte..ben biraz ev temizligine geri döneyim. yapcak işler cok...öpüyorum elma yanaklarından. hepimiz için hayırlısı olsun diyorum.
deniz "
yeni başlıyor herşey..
22.8.09
yorgun
hep kalabilirim o anda dediğiniz bir an'ı düşünsenize. iki dakkalığına çok değil. ama öncesini sonrasını karıştırmadan, sadece o an. tebessüm oluşuyor yüzünüzde. bir şarkı bile bu hale getirebiliyor bazen. güzel hisler bunlar. yaşam belirtileri.
16.8.09
sorunlara çözüm
tarife göre: " 100 gr. pirinç alınarak üzerine yedi defa "Hâ-Mim sûresi" okunur ve bu pirinçle pişirelecek pilav büyüye uğrayana yedirilir."
düşünsene deniz, böyle herşeyin bi formülü falan olsa fena olmaz aslında. apartmandaki komşuyu ele alalım. okuyup üfleyelim apartmana girip evine çıkana kadar ki zaman zarfında hiçkimseye soru sormasın. başka birilerine ait olan zarfları açıp okumasın. (çok içlenmişim ben buna hala çözüm bulamadım ondan) onun yerine işine gücüna baksın. kocasına işve cilve yapsın, kaşını bıyığını aldırsın, erkekten bozma kadın gibi dolaşmasın efendim. komşusu olarak rahatsız oluyorum. kocası napıyor teyzenin bu durumuna karşılık bilemiycem. sesini iyice inceltip keliemleri peşisıra kullanmasın. anlaşılır olmuyor. bunun için diksiyon kursuna gidebilir, halk eğitim merkezlerinde var bu tür şeyler. değil mi efedim, değil mi. ayrıca dişçiye de gitmeli. komşularımın dişlerine de karışacağım günler olacak mıydı. ahh ahh. (yapcak birşey bulamayınca ben de ona buna sarıyorum galiba bana bir tarif lazım) yaşasın kişisel temizliğine önem veren insanlar. olmadı galiba. neyse..
başka bir sorun bulalım. misal dolmuşların en arkasını 4'leme durumu. hep bana mı denk gelir bilemedim. bir de köşeye de denk gelmemek işin en kötü kısmı. iki yandan kıskaca alınmış gibi. işte bunun çözümü için 100gr pirinç az gelir bana kalırsa. bir kilo pirinc ve bir kilo nohut (çiğ olcak sert ve zahmetsiz) alıp dolmuşun içinde savurmak lazım ateş açmışcasına patpatpatpat!! bak nasıl da rahat edeceksin gör. hem de stres atıyorsun daha nolsun. bırak arka dörtlüğü , istediğin yere oturabilme şansın olcak.
markette poşet açılmaz ya tam siz kasadayken, işte o sıra çabuk uylanabilir bi formül lazım. yok bu olmadı. sırada bekleyen insanları görünce daha da bi telaşa kapılıyorum açacağım varsa bile açamıyorum gerisini sen düşün deniz. benim beceriksizliğim için belki bir formül.
hayata dair formül gerek aslında. her daim tarçınlı kurabiye tadında olabilmek için, bir duru gülümseme için, hep çocuk kalabilmek için, kimbilir.
12.8.09
itiraf ediyorum:
* ben uzaydan sıçrayarak geldim.
* tırnagımın kenarında cıkan ufak cıkıntı beni rahatsız ediyor ve yer etti ısırıyorum sürekli. obsesiflik var azcık.
* yengemin diş fırçasını kullandım kendiminkisi sanıp! düşündükçe çeşit oluyorum. kullandıgımı da kendisine söylemedim. hiçbirsey yokmuş gibi kullandı o da. özür dilerim yenge.
* mektuplar yazıyorum, küçük notlar, hiç gönderilmemiş, gönderilmeyecek belki de. üzgünüm.
* dün gece düşündüklerimi dile getiremiyorum, ama kıyaslama yapıyorum sürekli. kendimi alıkoyamıyorum. bızzt! delete. delete.
* asansör kapısındaki "kabini görüp öyle girin" yazısını kazıyıp, "abini öpüp öyle gir "şekline çeviren benim. yönetici amca sen bana gelen zarfları açarsan böyle olur dur daha. senden süpheleniyorum sadece, kimin açtığını nasıl bulacagımı bilmiyorum. bu konu beni sinir ediyor. acaba girişe bir yazı mı yazmalıyım ne. kendini bilmez terbiyesiz komşular bu zarfları niçin açıyorsunuz, edepsiz olmayın huleayn gibisinden.
* yeğenimi görünce kimi zaman çocuğum olsun istiyorum. ama çok kısa sürüyor bu istek. ama istiyorum. sonra istemiyorum. ama öyle işte.
* klipteki kız gibi yetenegim olsa keşke, yerle bir etsem etrafı. içimdeki kızgınlıktan değil, mimari si kötü olan yerler için. ondan yani.
10.8.09
8.8.09
koptu
daha yeni oluşmuş capcanlı
heycanı farklı
yenice açan çiçekleri misali
gecikmiş baharın.
nasıl da havada asılı herşeye inat,
gülümseyen mor güneş.
farklıyım diyor görmesini bilmeyenlere
aşk kokulu saçların kıvrımlarında
bir o yana, bir bu yana
rüzgar savururken bizi
bitmeyen gelgitlerinde denizin
getirdiklerini
sen nerden bileceksin?
bakmasana...
ve
biz yüzeriz o mavi rüyalarda
ellerinde balonlarıyla çocuklar oluruz
koşarız kalbe giden yollar boyunca
doyasıya kahkaha
savaşta
askerler oluruz bazen
altında
kar taneleri oluruz güneşin
aslında
ters yöne yürüdüğümüz aşikar
öyle ya
en sevdiğinde sevmediğinin yer alması
en çok zıtlıklarda
hüznün siyahında, huzurun beyazında
yeşilin rahatlığıyla, kırmızının arzusuyla
sen'in benimle, ben'im seninle
incinirsin renklerin içinde işte
en çok senin hayatında, ne çok ben
uyanırken müziğin fısıltılarıyla
zamanın tadı damağımdayken hala
en boş senin yanında, ne boş ben
tam... tam herşeyi unutmuşken
durmuşuz yeniden.
tik
tak
.
çiçekler soldu, battı güneş.
21.7.09
uyku
sonra birden bire daha "ölmek zamanı" değil dedi. bir an öleceğimi düşündüm o öyle deyince. yok yok olmaz dedim. daha hazır değilim. yapacak şeylerim var. sen'li, ben'li, biz'li. kim hazır ki ölüme. belki yarın kimbilir. bilmediğim bir yerin korkusu aslına bakarsan bendeki, belki keşfedilecek yerleri vardır, orda da hayata devam ediyorsak gidenlerle birlikte, aslında fena sayılmaz be. gidenlerle bir takılcaksak heh. aklıma garip şeyler geliyor bilog. :bwah:
uyku demiştim ya hani, sanırım daha fazla tutamayacağım kendimi. kimeyse artık inadım. uyuyunca geçer herşey merak etme demişti içerdeki deniz. bazen hak veriyorum ona. bazen de kızıyorum. anlaşmaya çalışıp giderken geçiyor işte zaman. gocaman gız oldun breh breh breh!
:esneyensmilie:
sen benle kal, hep benle kal.
20.7.09
güneş doğsun içime!
o değil de çok tatlı bi insanım zaar, sivriler ise beni seven yegane hayvanlar. gerçi balıkları unutmamak lazım. onlar da beni unutuyorlar sürekli, hep bi ödleklik bi tırsma hali, kaç zaman oldu hala bana alışamadılar hehhe. sakin hayvanlar yav, azcık hareket lazım.
işimiz gücümüz çene denizanım, git eşyalarını hazırla, alınacak varsa onları al, bak saat kaç oldu. hala pc başında. off off olmazsın sen.
ve ve çocukları pistten alıyoruz (önlemimizi baştan aldık)
bu suarada prens ve kurabiye, dans eden kalabalığı düşmandan korumakta.
nihahha ve işte korkak kaplumbağayı alt ettiler. korkarak uzaklaşan kaplumbağa bir daha görünmedi ortalıkta...
düşmandan kurtulan ahali, hepbirlikte eğlenceye devam etti. bu saçmalamaca da burda bitti.
16.7.09
terazi
insan ne istediğini bilmeli. evin içinde yürürken dikkat etmeli koltuğun köşelerine, küçük parmak acısı fena birşey. karnın mı acıktı gideceğin yer mutfaktır, evin içinde dolaşmanın can acıtmanın sakarlık yapmanın manası yoktur. acıktın, mutfaga gittin de ne yiyeceğini bilemiyorsun bu sefer... o zaman boşuna açık tutma buzdolabını, elektrik faturasını düşün. mantıklı ol ne yemek istediğine karar ver. zamanı da geçirme, çünkü biliyorsun işte yeniden gelmiyor. midene ağrı girmeden birşeyler ye. bakma öyle.
8.7.09
mezun(iyet)
ve ve ve artık mezunlar kervanına katılmış insan olarak yaz sıcağında net başında geçiriyorum günlerimi. neler neler oldu bitti, neler neler geldi geçti. sana dair bana dair. kpss denen illeti de atlattık.
ama noldu? telekonferans yoluyla 60 öğretmen 8 bin tl karşılığında soruları yanıtlamış! şimdi bu olay ığdır'da oluyor ama kimbilir nerelere kadar sıçradı daha bilmediğimiz. soruşturmalar açıldı, birileri tutuklandı vs vs... ee nolcak? iptal mı edilecek, tabii ki hayır. güzel memleketimim güzel olaylarından bir tanesi daha. insanın birşey yapamaması çok can sıkıcı. haa hatalı olan sorulardan hiç bahsetmiyorum dikkat ediniz. (bkz: haberler)
zaten sorular da zordu. ( heh bak bu kısmı da benim savunma mekanizmam, freuda göre neymiş yer yön değiştirmemiymiş bunun adı.) uzun bir süre eğitim bilimlerinin etkisinden kurtulamayacağım galiba. son 15 gün çalıştım ama etkisi hala devam etmekte. oldu bitti geçti. herşey olacağına varır yav.
henüz tatilde olduğumuzdan belki farkında değiliz, yani mezun olan arkadaşların çoğu böyle. dönem başında okula gitmeyince dank edicek birşeyler sanıyorum. herşey belirsiz gibi. bitti mi şimdi? noldu? misal ben öğretmen miyim? arada bir öyle hissederken arada bir de yakınından bile geçmiyorum. öğretmen. hımm.
kuzenimle konuştum da, asıl öğretmenliğe başlayınca anlıyorsun durumu diyor. siirt'te ögretmenlik yapınca daha başka oluyordur muhakkak. ben batıdaki okullarda staj yapmışım tek deneyimim bu, sahiden de birşeyler söyleyebimek için çömüm ben :) haydi bakalım ben ve benim durumumda olanlar için hayırlısı olsun diyor noktayı koyuyorum.
27.6.09
21.5.09
sığınak
Yağmur bu nasılsa geçer dedim, doluya çevirdi. Herşeyin bana karşı inadı olmak zorunda mı? içimden sayıyorum. Madem kaldım burda şarkıya devam derken mp4 de bana inat etti. hey ben senin gibi! bu sefer telefon imdadıma yetişti derken tek şarkıyla devam ettim sığınakta durmaya. sığınak da bi yere kadar bana kucak açtı, artık yukardan sular damlamaya başladı. höff yani iyice ıslandım zaten yapcak bir şey yok dedim normal normal yürüdüm gittim. ha donuma kadar ıslandım mı orası başka konu. kampüsün içindeki ring şoförü dayanamadı benim o ezik halime, normalde kullandığı güzargahı değiştirdi beni aldı bulunduğum yerden. otobüsün içindekiler de umrumda değildi zaten, ceketimi çıkardım sıktım. gayet , evde çamaşır seriyormuş edasıyla. bir yerden sonra alışıyor bünye ıslak olmaya. saçlarım mı ıslak yoksa ıslak mı yaşamak dedim? senin için rüzgarda hep yağmur mu var? iyi bir sesim yok o da ayrı bir konu.
bir de o yağmurda koşturanları anlamıyorum ben, koşarken çok daha fazla ıslanıyor insan, mythbusters'ta yaptı adamlar deneyi, koşmayacaksın yağmurda anladın mı? yapacakların ise ; evden çıkmadan önce müzikçaların sarjını kontrol etmek, şemsiyeni almak, açık renkli ayakkabı giymemek...
eve döndüğümde ayaklarım buruş buruştu. üzerimi değiştirdim de yine hasta olmasam bari.
15.5.09
ağlamak meselesi
1.5.09
19.4.09
ben
16.4.09
aşk heykeli
sevgiyi aşkı ifade etme şekli benim memleketimde neden tuhaf karşılanıyor ki.
çok üzücü.
12.4.09
koku
10.4.09
birileri
bir çift çıktı karşıma. utana sıkıla yürüyorlar. biraz mahcupluk var yüzlerinde. sanırım daha yenice birbirine açıldılar. (sarılsanıza) topraktaki birşeye takıldılar. eğildiler. biraz daha birbirine yakınlaşarak:) neye baktılar seçemiyorum. gülüşüp geçtiler yanımdan. gözüm kaydı topraga, baktım ben de. bu minik kurttu onları biraz daha yakınlaştıran. (aferin iyi iş çıkardın)
uzun zaman önce oturduğumuz bir bank vardı. ben bu sefer yalnız oturdum ona. yalnız olmaktı ya amacım. yoksa çağırırdım seni. (sanırım)
bir kaç şarkı daha dinledim. geleceği düşünmek istedim. ne menem bi zaman aralığı duygusallığım kaçtı birden işte. geleceği ise es geçelim.
kalktım yine yürümeye başladım. ayakkabım çamur oldu. kızmakla umursamamak arasında kaldım. kararsızlık kötü birşey. ya kızmışsındır ya kızmamışsındır ne var bunda.
ağaçları bi sıraya göre dikmişler bunu farkettim. anket için birisi geldi bişiler dedi ama duymadım bile. (oysa düşündüğün gibi soğuk bi insan değilim, havamda değildim)
hızlandım biraz daha, bi yere yetişmeye çalışıyor gibi.suskunluğuma inat. migrosa girdim bir saat kadar oyalanmış olabilirim. kitkat, kalamar ve cips aldım. eve doğru geri yürüdüm bir diğer caddeden. arkadaşımın annesini gördüm o beni görmedi. konuşmak için de çırpınmadım. anlamsızca konuşuluyor çünkü yolda karşılaşılan insanlarla. merhaba deyip geçmeli. sevmiyorum yolun ortasında uzun uzadıya konuşanları kardeşim. birer portatif sandalye olmalı bu tür insanlar için. böyle kenara oturup konuşmalılar.
evdeydim. kimse yoktu. kalamarı kızarttım. yedim. bulaşıklara da dokunmadım. aklımdan ne geçiyordu. o sırada benimle aynı şeyleri yapan insanlar var mıydı? aynı olmasa da çok yakın, olamaz mı? olabilir.
o sırada ölen vardı muhakkak. ağlayan bir çocuk da vardı. pamuk şekere sevinen. vapurda çay içen. dünyanın öbür yüzünde sevişen. yavrularını besleyen bir kuş. küçük prensle tanışan. birasını yudumlayan. zar atan. hepsini aynı anda görmek istedim.(sanırım çok uçtum)
ve bir de geçmişte, herhangi bi zamanda birşeyleri başka türlü yapmış olsaydık dedim telefon çaldı. düşünce askıda kaldı.
8.4.09
eskici geldi hanım
misal o zamanlarda çekilmiş fotograflarıma bakıyorum, sahiden bi şapşallık hakim.
türk filmlerine zaten hiç girmiyorum. o saçlar, kelebek tokalar, yüksek bel kotlar, ense bırakan erkekler...
80'lerde doğmuş her çocuk bunlara tanık oldu. bunlarla beslendik işte. ben memnunum halimden, asıl 90'larda dogmuş olan çocuklar işte şimdilerin emo gençliği biraz tuhaf geliyor bana heheh onlar bolluktan ne yapacaklarını şaşırdı ondan bu haldeler herhalde. bir kere çocukluklarından başlıyor sorun, en çok dışarıda oynayamadıklarına üzülüyorum. bi sürü oyuncaklarının olmasına seviniyorum da yaratıcı olmalarını mı engelliyor ne. böyle dijital herşey. sonrasında hazırcı gençlik. gerçi ben de 15-16 yaşlarımdayken..yok ya şimdikiler daha bi çeşit geliyor gözüme.
bi de eskiden sarı telefon kulubeleri vardı, ben onları pek severdim. itiraf ediyorum arkadaşlarımla bilmediğimiz numaraları çevirip şarkı söylerdik. paramızı o jetonlara veriyormuşuz, ne anlamsızlık. ayrıca evin ilk telefonu ve bir heyecanla çalan telefona cevap vermek için kardeşler arasındaki o koşturmaca.
akşamüstü her gün dısarda olurduk, bisiklet biner, paten kayardık saatlerce. 7 kiremit, istop, can oynardık. kimi zamanlar hava karırınca da dışarda olurduk biz. dışarıdan bir kötülük gelecek diye bir korku yoktu şimdiye kıyasla. gece oynanan saklambaç gibisi de yoktu. olmadı mahallenin biraz yaşça büyük abi ve ablaları korkunç hikayeler anlatırdı bize gecenin karanlığına uygun.
çocukça platonik aşklar da olurdu, hiç konuşmadan yaşanan içten içe olup biten. kimsenin bilmediği.aşk her zaman var tabi.
ne diyor, çek faytonu yarime uzanalım.
büyüdükçe biz, değişti herşey normal olarak. değişecek daha da işte bir yanımız hep sevdiğimiz gibi kalsa herşey diyor.
kendime not: en son izmirde binmiştim faytona, gidince yine bineyim aklımda olsun.
7.4.09
bir tane
sen var
ve kendin olmalısın.
bir konu daha var
anlayamayacağın aslında
ama olsun
belki yakalarsın ucundan
biricik hayatının
ve bakarsın aynaya kıyısından
görürsün kimbilir
gerçekte var olanı
sanma masaldaki ayna
kanma sen masal diyarına
bir tek sen
bir tek sen
bakma bana
üzülürüm düşününce bu halini
şimdi, tam şimdi var.
zamanın akıyor gece
bir yandan kazanırken
bir de öteki yüzü var
ah bir anlayabilsen
bir tane var
30.3.09
bunal
02-03-2008
Yorgunum, uykusuzum, algılarım yavaşladı, hareketlerim de öyle. Bugün doyurucu bi gündü belki de. Uyku dışında. Uyku gibisi var mı yahu!
Haa hayat güzel diyorum da ben kendi penceremden öyle görüyorum zaman zaman.(sen gibi) Ne biçim olaylar oluyor şehrimde, memleketimde, dünyamda… hep var evet, her zaman oluyor. Benden bağımsız olan o dışarıda. Boşver diyor bi tarafım da yok ya üzülüyorum ben öle her şeye, haberleri izlerken ağlar mı insan? Ailesini gazzedeki olaylardan sonra kaybeden küçük kızın gözyaşları yalan olamaz herhalde? Neden haksızlıklar olurken bi tarafta, diğer tarafta Hollywood yıldızlarını bir şey etkilemez? Kaç milyon dolarlık masraf olmuş düşünsene yahu, bi perde aman aman şaşalı olmasa, en pahalısından yiyecek içecek alınmasa, katılan ünlülerin bir gece için harcadıkları kılık kıyafet masrafları?
Haberleri izlemeyeceğim, istifa ediyorum bi müddet hayattan. Ne bu ya her şey tuhaf. Adamın biri eşi chat yapıyor diye kızının önünde pompalı tüfekle öldürebilir mi hayatı paylaştığı biricik insanı, eşini? Nerde kaldı onca paylaşım, niye siz evlendiniz ve çocuk dünyaya getirdiniz?
Sen niye iç kuruşluk kirayı almak için adamı bıçakladın genç oğlan?
Sevgilini niçin dövdün e be hödük insan, sevgili olmanın verdiği bi hak mı bu? Kimsin ki sen?
Belediye başkanı ne gerek var böyle komikliklere, seçim öncesi yolları delik deşik etmene, bi de üstüne her eve mektup yollamaya… benim cebimden çıkan parayı neden bu şekilde harcıyorsun ki.
Ve sen gizli ajan komşu sanane bizim evimizde ne olup bittiğinden, neden o güzel zihnini bizi düşünerek yoruyorsun? Dedikodu yapma , hayatına odaklan.
Uzaklaşmak lazım, sadece ben ve benim gibi düşünen insanlarla birlikte olmak lazım.
edit: kaydetmediğim eski yazıları kurcalarken buldum derken... güzel ülkemin sorunları hiçbir zaman bitmeyecek ki yaşayıp gidiyoruz. bir de seçimler sonuçlar, patlayan ampül mü, elektrik kesintisi mi... sahil kentlerinde var bi durum, helal olsun onlara. deniz havası işe yarıyor sanırım diyeceğim şimdi. koca memleketim yarım ada... işte bi sebep bulmak benimkisi de...ah ah.
6.3.09
bulut mu olsam
ve buldum!
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
Nazım Hikmet
13.2.09
pil ve mum
Hayat tuhaf bir şey ya. Anlamlandıran şeyler var ya hergün yeniden yeniden olan bitenler. Düzen. Koca evrende bulunduğumuz yer. Güneşin doğuşu, kuşlar, rüzgar gün batımı, deniz kokusu, mum, koku almak, düşünmek, kuş sesleri, gece ve yıldızlar, fesleğen kokusu, rastlantı, gözyaşı saklamak için kullanılan şişecikler, bazlama, hayaller, yollar, loş ışık, konuşulamayanlar, bebeğin adım adım büyümesine şahit olmak, seks, şarkılar, ağlamak, yaşlı teyze, evlilik, genç yetişkinlik…
Ufacık geliyorum kendime. Herkese her şeye yetecek kadar çenem düşükken kendime az geliyorum. Yetmiyor bana ben. Korku da var biraz nedensiz çıkıveriyor işte. Çıkmadığı zamanlarda bambaşkayım sanki, her şeyi yapabilirim diye bir güven geliyor bana. Akıllara zarar bi güven. Elbette her insanda olması gereken kadar ama bende başkalaşım geçirmiş bir güven. Korku geliverince her şey altüst oluyor yarıda kalıyor. Olan ve biten.
Bir tane daha benden olsa katlanılmaz olurdu diyorum da… yok bazı zamanlar için bi tane daha olsa fena olmaz, misal akıl versin bana ben. Mantık denizi çıksın kendi içinde boğsun beni. İçime dışıma karışsın. Benim yerime bi kaç soru çözsün, hani hayatın sınavlardan ibaret olan kısmı var ya, orda görev alsın. Ve işte okul çağındaki mavi önlüklü deniz.
Şarj edilebilir pil gibi hissediyorum kendimi. Kıvrımsız, düz bi haldeyim. Gücüm kalmadı, ışık saçamıyorum sanki. Dopdolu ve bitmeye yakın. Her zaman aynı değil, yarım dolu, bitmeye yakın tükenmiş, full. Her halimi seviyorum tamam da tükenmiş durum uzayınca çıkmaz bir hal alıyor gibi.
Her şeyden bağımsız geçen günün şarkısı. Hımmm demesi. Ensemde nefesini hissetmek gibi. Yakın ve samimi ve sıcak. Gözlerimi kapattım işte şimdi. Tuba sesi mi bu arkadaki bilmiyorum da dokunuşları güzel. Dum dum dumdum. Ve nakarata girişi… hııhııııhııımmm yavaş yavaş söylerken şarkıyı, birden sesi yükseliyor ve yine yavaşlıyor. Soluk alıp veriş ritmi değişiyor. Adam da nasıl bir hisle söylüyorsa artık, seviyorum. (haha bunu dediğime göre pil henüz bitmemiş.) Ne düşünüyor acaba şarkıyı söylerken? Dinlerken? Şarkı hiç bitmese, tüylerim diken diken oldu. Perküsyon bir yandan saksafon derken o anda olmalı ne olcaksa. Bu şarkı başka birsey ve bi gün bu şarkıy... İyiden iyiye insanı havaya sokuyor işte. Gece şarkısı bu. Sarı ışık sevmem ama şarkı için ve dinlenmek için güzel olabilir. Hatta mum ışığı gayet güzel olur. Şarkı ve ben. Küçük odamda nefesimden hafifçe titreyen ışık. Hııhhıı hıımmm…